24 Nisan 2012 Salı

ALMAN ADIMLARI


Bauhaus ekolünün en önemli isimlerinden Marcel Breuer’in tasarladığı Wassily sandalye, malzemelerin kullanımı ve imalat biçimi sebebiyle devrimci bir tasarım olarak nitelendiriliyor
 
Günümüz Almanya’sının sessiz sakin şehirlerinden biri olan Dessau,  kışın gözyaşınızı dahi dondurabilecek şiddetteki soğuk havası, yaşlı nüfusu ve benzerlerini Avrupa’nın çeşitli köşelerinde görebileceğiniz kiliseleri bir yana, efsanevi mimarlık ve tasarım okulu Bauhaus sayesinde adına aşina olduğumuz ve UNESCO tarafından dünya mirasına alınan şehirlerden. 
Frankfurt Okulu’ndan sonra Almanya’nın başına gelmiş en iyi şey olarak nitelendirilen Bauhaus Okulu, Birinci dünya savaşında hezimete uğrayan Almanya’nın tarihindeki en liberal hareket olan Weimer Cumhuriyeti döneminde, 1919 yılında Walter Gropius önderliğinde kuruldu. Sanat, tasarım ve mimarlık alanında heyecan verici gelişmelerin yaşadığı bu dönemde Alman modernizm anlayışını gündelik dile sokacak kadar etkili ürünler veren bu okulda birçok efsane isim de ders verdi.
1920’li yıllarda Dessau’da ikamet eden ve Bauhaus’un buradaki kampüsünde marangozluk atölyesinde ders veren Marcel Breuer, o dönemde Dessau’da herkesin kullandığı Adler bisikletten ilham alarak ürettiği Wassily sandalye ile modern tasarımın en önemli ürünlerinden birini tasarlamış oldu. Wassily sandalyeyi üretirken, bu sandalyelerin tıpkı bir araba gibi fabrikada üretilmesini hayal eden Breuer, iki ilkeye dikkat ediyordu: Birincisi tıpkı Adler bisiklet gibi tek bir çelik borudan üretim yapmak, ikincisi ise tasarımın tek bir maniveladan oluşması. İki yıla yayılan çalışmalarının ardından Wassily sandalye, ilk başlarda B3 adıyla Thonet firması tarafından üretilmiş. Modern tasarımın en tanıdık simalarından biri olan bu sandalye, günümüzde ise Türkiye’deki distribütörlüğünü Mozaik Design tarafından yapılan Knoll firması tarafından yapılıyor.
Sandalyenin Wassily adını alması ise, bir rivayete göre aynı dönemde Bauhaus’ta ders veren ünlü ressam Wassily Kandinsky’ye dayanıyor. Breuer ile yakın dost olan Kandinsky, ofisinde deri malzemelisini yıllarca kullanmış. Günümüzde Wassily sandalyenin farklı renkte deri ve kürk alternatifleri üretilmeye devam ediyor.

Bauhaus’un işlevsellik anlayışına dayanan modern tasarım ilkesinin en tanıdık simalarından Wassily sandalye, işlevsel olması nedeniyle dünyada en çok reprodüksiyonu yapılan ürünlerden biri.  Siz yine de taklitlerinden sakının.

HÜMANİST BİR TASARIM



Modern mimarinin 20. yüzyıldaki en önemli figürlerinden Finlandiyalı mimar Alvar Aalto'nun henüz 35 yaşındayken tasarladığı Paimio sandalyenin seksen yıllık hikayesine hoş geldiniz


1917 yılında bağımsızlığını ilan eden Finlandiya, sadece hızlı bir ekonomik kalkınma ve endüstrileşme sürecine girmedi, kültür ve sanat alanında üretim yapan, dünyanın en önemli mimarlarından Alvar Aalto'nun da dahil olduğu genç ve yaratıcı bir kuşağın yetişmesini de sağladı. Mimarlık alanında ciddi bir yükselişe geçen bağımsızlık sonrası Finlandiya’sı, mimari anlayışı ile Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere birçok ülkede kuzey romantizmi ile eklemlenen modern bir mimarlık anlayışının etkili olmasına vesile oldu. Finlandiya'da mimarlığın kısa sürede bu denli ilerlemesinin altında devlet destekli bir politika yatıyordu elbette. Ülkenin dört bir yanında inşa edilecek kamu binaları için düzenlenen yarışmalar ise bu politikanın sadece bir ayağını oluşturuyordu.
İşte bu yarışmalardan birine, Finlandiya'nın Turku şehrinin yakınlarında bulunan Paimio'da inşa edilecek olan sanatoryum için düzenlenen proje yarışmasına katılan Alvar Aalto, şu an Unesco'nun dünya mirasları listesinde yer alan Paimio sanatoryumunu tasarladı. 1929 yılında, Alvar Aalto'nun henüz 31 yaşında iken projelendirdiği ve 1931 yılında inşaatını tamamlanan bu modern bina, 1960'lı yıllara kadar tüberküloz hastanesi olarak faaliyet gösterdi. Günümüzde ise Turku Üniversitesi Hastanesi'nin bir bölümü olarak kullanılıyor. Yapı, mimarı Aalto tarafından 'iyileşmenin bir parçası' olarak tanımlanıyor. Tasarladığı her şeyi insana hizmet eden bir ürün olarak gören Aalto, Paimio sanatoryumunu da 'medikal bir enstrüman' olarak nitelendiriyordu. Çok az bir alan işgal ederek ormanın içinde inşa edilen bu yapının bütün mimari çözümlemeleri hastaların ihtiyaçlarına göre tasarlanmıştı. Mesela binanın yüzü tamamen güneşe dönüktü çünkü tüberküloz tedavisinde hastaların güneş banyosu yapması gerekiyordu.
Alvar Aalto, sadece yapının tasarımını değil, odalardaki aydınlatmalardan, lavabolardan bekleme sandalyelerine kadar hastanedeki neredeyse bütün elemanları kendisi tasarladı. Zamanla Paimio sandalye adını alarak bir kült tasarımlar arasında kendine yer bulan 'Chair 41' sandalye de işte bu döneme ait. Önceki sayımızda yer verdiğimiz Marcel Breuer'in çelik tüpleri bükerek tasarladığı 'Wassily' sandalyeden ilham alarak tasarlanan Paimio sandalye, kontrplağın esneklik sınırlanırını zorlayan tasarımı ile dikkat çekiyor. Her fırsatta metal malzemeden hoşlanmadığını dile getiren Aalto'nun çelik tüpler yerine, daha organik bir görünüm sağlayan ahşabı tercih etmesi de manidar. İki lamine ahşap iskelet üzerine yerleştirilen kontrplak ile tamamlanan Paimio sandalyenin tasarımındaki en önemli nokta ise saatlerce bu sandalyelerde oturacak tüberküloz hastalarının rahat etmesi. Aalto'ya göre Paimio sandalyenin sırt açısının hastaların rahatça nefes alabileceği en iyi pozisyona sahip.


Dünyaca ünlü Finlandiyalı mimar Alvar Aalto imzalı Paimio sandalye, oturduğunuzda en rahat nefes alabileceğiniz tasarım ürünü olarak kült mertebesine ulaştı.
*       

TASARIMDA ALTIN ORAN



Modern mimarlığın öncülerinden Le Corbusier'nin 1928 yılında Pierre Jeanneret ve Charlotte Perriand ile birlikte tasarladığı Chaise Longue, nam-ı diğer LC-4 şezlongun karizması yıllar geçtikçe artıyor

“Sandalyeler mimari, kanepeler burjuvazidir.” İsviçre doğumlu Fransız vatandaşı mimar, kent planlamacısı, tasarımcı ve şair Le Corbusier'nin hangi bağlamda bu cümleyi kurduğunu kimse hatırlamıyor. Fakat her iki mobilyadan beklenen her şeyi karşılayan LC-4 şezlonga bakınca, bu cümlenin Le Corbusier tarafından modern mimari öncesi mobilya tasarımına çekilen ince ayarlardan biri olduğunu anlaşılıyor.
Kalabalık şehirler için işlevsel binalar ve hatta şehir planlamaları tasarlayan Le Corbusier'nin iç mimarlığa el atması 1928'i buluyor. Öncesinde tasarladığı yaşam alanları için sade hazır üretim mobilyalar kullanan Le Corbusier, tasarım stüdyosuna birçok projede birlikte çalıştığı kuzeni Pierre Jeanneret ve mimar Charlotte Perriand'i davet edince işler planlı bir şekilde değişiveriyor. Planlı çünkü mühendisliğe de hayran olan Corbusier, ancak sosyolojik ve tarihsel olduğu kadar psikolojik ve kültürel gözlemler yaptıktan sonra tasarım yapmaya başlıyor. Ona göre yaşam alanları içlerinde yaşadığımız makinelerdir. Bu yüzden her ayrıntı iyice düşünülmelidir.
Modern mimarinin birinci ilkesini olan işlevselliği mobilya tasarımının da asıl meselesi olması gerektiğini düşünen Le Corbusier'ye göre kullanıcı rahat etmedikten sonra herhangi bir normun önemi yok aslında. Eğer bir sandalyeye yerleştiğinizde sırtınız rahat etmeyecekse, bütün gün yorduğunuz bacaklarınızın oturduğunuzda bile ağrıyorsa, o sandalyeyi çöpe atabilirsiniz. Bir tasarım ikonu olarak, olası bir karmaşada ilk kurtarılması gereken tasarımlar arasında ön sıralara yerleştirebileceğimiz LC-4 şezlongun, sadeliğe ve işlevselliğe olan takıntısı sayesinde mimari ve tasarım dünyasını büyük arınma dönemine sokan Le Corbusier tarafından üretmesi bu yüzden bir sürpriz değil. Zaten birçok insan aynı fikirde: Chaise Longue şezlong Le corbusier'den başkası tarafından düşünülemezdi.
Chaise longue, bacakları rahatça uzatabileceğiniz uzun sandalye anlamına geliyor. Bu sandalye türü, 19. Yüzyıl’dan itibaren kullanılıyor aslında. Fakat bu formun Le Corbusier’nin dünyasındaki modern hali, tasarım alanında bir devrim niteliğinde. İnsan iskeletine göre tasarlanan şezlong, krom borular üzerine deri veya kürklü malzemeden gerilmesi sonucunda oluşmuş. Vücut şekline göre ayarlanabilen şezlongun, boynunuzu da düşünen bir minderi bulunuyor. Adeta bir tasarım ve mühendislik harikası olan LC-4 şezlongun estetik anlamda en büyük başarısı ise, her tarzdaki yaşam alanına uyum sağlaması.
LC-4 şezlongun başarısı, Le Corbusier’nin insan için tasarımlar yapan aklında saklı. 

 LC-4 şezlong, Cassina firması tarafından üretiliyor. Cassina firmasının ürünlerini Türkiye’de Mozaik’te bulabilirsiniz. www.cassina.com