16 Temmuz 2012 Pazartesi

ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL!

Dünyanın gördüğü en önemli ve ilham verici tasarımcılarından Charles & Ray Eames’i, ‘La Chaise’ sandalye ve‘Lounge’ sandalye vesilesi ile saygıyla anıyoruz

 Hiçbir tasarımcı onlar kadar ünlü olmadı. Amerika’nın başına gelen en yaratıcı isimlerden Charles & Ray Eames, sadece duygusal ve entelektüel düzeyde uyuşan bir çift olarak kalmadı, üstün zekaları, sıra dışı artistik bakışları ve doğru çözümlemeleri ile tasarım dünyasının farklı bir boyuta ulaşmasını sağladı. Eames’lten sonra tasarımın bütün kriterleri tamamen değişti. EAMES ÇAĞI Mimar olan Charles, ressam ve heykeltıraş Ray’in 1978’de Charles’ın ölümüne kadar beraberdi. Birlikte çalışıyor olmanın zorlukları, zaman zaman evliliklerinin işkenceye dönüşmesine neden olsa da uzun yıllar boyunca 20. Yüzyıl mimarisinin en başarılı örneklerinden biri olarak nitelendirilen Los Angeles’taki stüdyolarında üretmeye devam ettiler. Bu kadar ilham verici bir çiftin özel hayatının merak edilmesi kaçınılmaz oluyor tabii. Siz en iyisi, Eames’lerin hayatına dair daha ayrıntılı bilgilere Jason Cohn ve Bill Jersey’nin American Masters serisi için hazırladığı Eames’ler hakkında yapılan ilk film niteliğindeki ‘Charles & Ray Eames: The Architect and the Painter’ isimli belgesel aracılığı ile ulaşın. Kızları Lucia Eames, torunları Eames Demetrios başta olmak üzere, Eames ofisinde çalışan tasarımcıların, çiftin arkadaşlarının ve döneme tanıklık eden insanlardan Eames çağı olarak nitelendirilen dönemin ruhunu dinleyin. KONFORUN MODERN HALİ Eames tasarımı olup da kült mertebesinde yer almayan ürün var mı? Sayısız tasarım arasından seçim yapmak gerçekten zor oluyor. Mesela Time dergisi tercihini ‘Lounge Chair Wood’tan yana kullanmış ve bu ürünü yüzyılın mobilyası listesinde bir numaraya yerleştirmiş. Bizim tercihimiz ise, konforun modern dünyadaki hali Lounge Chair ve estetiğin tasarımda ulaşabileceği doruk nokta La Chaise’den yana oldu. FORM VE FONSKİYON 1948 yılında Museum of Modern Art’ın düzenlediği ‘Ev Mobilyalarında Organik Tasarım’ adlı yarışma için tasarlanan La Chaise sandalye, Gaston Lachaise’ın ‘Floating Figure’ adını verdiği heykelden ilham almış. Uzay boşluğunda sürülen bir kadın figürü olan bu heykelin, Charles & Ray Eames’in ellerinden farklı oturma şekillerine olanak tanıyan eşsiz bir sandalye olarak karşımıza çıkması elbette tesadüf değil. Dramatik ve dikkat çekici formu ile yerleştirildiği her mekana imzasını atan ‘La Chaise’ sandalye, yapışık iki fiberglastan oluşan kaplama gövde, krom bacaklar ve doğal meşe ayaklardan oluşuyor. Alışıldık formlara aşina gözlerin estetik algısıyla oynanan ‘La Chaise’ sandalyenin üretimi devam ediyor? Gaston Lachaise, heykelinin bu kadar harika bir oturma elemanına ilham olduğunu bilseydi acaba ne yapardı? PATRON GİBİ! Eames dünyasında bir ürünün güzel ama kullanışsız olması hiçbir şey ifade etmiyor. Ray Eames’in, Charles’a yazdığı bir mektupta ‘çok rahat görünüyor ama sanki hiç tasarlanmamış’ diye tarif ettiği ‘Lounge’ sandalye, resmi adı ile Eames Lounge, her yanından konfor fışkıran görüntüsü ile çok kısa sürede modern tasarımın ikonlarından biri haline geldi. Herman Miller firması için tasarlanan bu ürün, Eames çiftinin, yüksek gelir grubu için tasarladığı ilk ürün olma özelliğine sahip. 1959 yılına satışa çıkan bu kolçaklı sandalye, ‘yüksek tasarım’ dünyasına çalışan tasarımcıların, tasarım yaparken konfora da dikkat etmeleri gerektiğini gösterdi. Üç adet kontrplağın ısı aracılığı ile bükülmesi ve beysbol eldiveni derisini andıran derisi ile Charles Eames’in de dediği gibi ‘çok kullanılacak sıcak ve yenilikçi bir salon mobilyası’ kategorisinin en çok aranan ürünü olarak günümüzde de üretilmeye devam ediyor. Sandalyenin dış kaplaması ile minderleri aynı ebatta. Sandalyenin oturma kısmı ile aynı ebatta bir de pufu var. Bauhaus ürünlerine benzeyen tasarımı ile dikkat çeken ‘Eames Lounge’ sandalye, günümüzde Herman Miller ve Vitra firmaları tarafından üretilmeye devam ediyor. www.mozaikdesign.com www.bms-tr.com/

24 Nisan 2012 Salı

ALMAN ADIMLARI


Bauhaus ekolünün en önemli isimlerinden Marcel Breuer’in tasarladığı Wassily sandalye, malzemelerin kullanımı ve imalat biçimi sebebiyle devrimci bir tasarım olarak nitelendiriliyor
 
Günümüz Almanya’sının sessiz sakin şehirlerinden biri olan Dessau,  kışın gözyaşınızı dahi dondurabilecek şiddetteki soğuk havası, yaşlı nüfusu ve benzerlerini Avrupa’nın çeşitli köşelerinde görebileceğiniz kiliseleri bir yana, efsanevi mimarlık ve tasarım okulu Bauhaus sayesinde adına aşina olduğumuz ve UNESCO tarafından dünya mirasına alınan şehirlerden. 
Frankfurt Okulu’ndan sonra Almanya’nın başına gelmiş en iyi şey olarak nitelendirilen Bauhaus Okulu, Birinci dünya savaşında hezimete uğrayan Almanya’nın tarihindeki en liberal hareket olan Weimer Cumhuriyeti döneminde, 1919 yılında Walter Gropius önderliğinde kuruldu. Sanat, tasarım ve mimarlık alanında heyecan verici gelişmelerin yaşadığı bu dönemde Alman modernizm anlayışını gündelik dile sokacak kadar etkili ürünler veren bu okulda birçok efsane isim de ders verdi.
1920’li yıllarda Dessau’da ikamet eden ve Bauhaus’un buradaki kampüsünde marangozluk atölyesinde ders veren Marcel Breuer, o dönemde Dessau’da herkesin kullandığı Adler bisikletten ilham alarak ürettiği Wassily sandalye ile modern tasarımın en önemli ürünlerinden birini tasarlamış oldu. Wassily sandalyeyi üretirken, bu sandalyelerin tıpkı bir araba gibi fabrikada üretilmesini hayal eden Breuer, iki ilkeye dikkat ediyordu: Birincisi tıpkı Adler bisiklet gibi tek bir çelik borudan üretim yapmak, ikincisi ise tasarımın tek bir maniveladan oluşması. İki yıla yayılan çalışmalarının ardından Wassily sandalye, ilk başlarda B3 adıyla Thonet firması tarafından üretilmiş. Modern tasarımın en tanıdık simalarından biri olan bu sandalye, günümüzde ise Türkiye’deki distribütörlüğünü Mozaik Design tarafından yapılan Knoll firması tarafından yapılıyor.
Sandalyenin Wassily adını alması ise, bir rivayete göre aynı dönemde Bauhaus’ta ders veren ünlü ressam Wassily Kandinsky’ye dayanıyor. Breuer ile yakın dost olan Kandinsky, ofisinde deri malzemelisini yıllarca kullanmış. Günümüzde Wassily sandalyenin farklı renkte deri ve kürk alternatifleri üretilmeye devam ediyor.

Bauhaus’un işlevsellik anlayışına dayanan modern tasarım ilkesinin en tanıdık simalarından Wassily sandalye, işlevsel olması nedeniyle dünyada en çok reprodüksiyonu yapılan ürünlerden biri.  Siz yine de taklitlerinden sakının.

HÜMANİST BİR TASARIM



Modern mimarinin 20. yüzyıldaki en önemli figürlerinden Finlandiyalı mimar Alvar Aalto'nun henüz 35 yaşındayken tasarladığı Paimio sandalyenin seksen yıllık hikayesine hoş geldiniz


1917 yılında bağımsızlığını ilan eden Finlandiya, sadece hızlı bir ekonomik kalkınma ve endüstrileşme sürecine girmedi, kültür ve sanat alanında üretim yapan, dünyanın en önemli mimarlarından Alvar Aalto'nun da dahil olduğu genç ve yaratıcı bir kuşağın yetişmesini de sağladı. Mimarlık alanında ciddi bir yükselişe geçen bağımsızlık sonrası Finlandiya’sı, mimari anlayışı ile Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere birçok ülkede kuzey romantizmi ile eklemlenen modern bir mimarlık anlayışının etkili olmasına vesile oldu. Finlandiya'da mimarlığın kısa sürede bu denli ilerlemesinin altında devlet destekli bir politika yatıyordu elbette. Ülkenin dört bir yanında inşa edilecek kamu binaları için düzenlenen yarışmalar ise bu politikanın sadece bir ayağını oluşturuyordu.
İşte bu yarışmalardan birine, Finlandiya'nın Turku şehrinin yakınlarında bulunan Paimio'da inşa edilecek olan sanatoryum için düzenlenen proje yarışmasına katılan Alvar Aalto, şu an Unesco'nun dünya mirasları listesinde yer alan Paimio sanatoryumunu tasarladı. 1929 yılında, Alvar Aalto'nun henüz 31 yaşında iken projelendirdiği ve 1931 yılında inşaatını tamamlanan bu modern bina, 1960'lı yıllara kadar tüberküloz hastanesi olarak faaliyet gösterdi. Günümüzde ise Turku Üniversitesi Hastanesi'nin bir bölümü olarak kullanılıyor. Yapı, mimarı Aalto tarafından 'iyileşmenin bir parçası' olarak tanımlanıyor. Tasarladığı her şeyi insana hizmet eden bir ürün olarak gören Aalto, Paimio sanatoryumunu da 'medikal bir enstrüman' olarak nitelendiriyordu. Çok az bir alan işgal ederek ormanın içinde inşa edilen bu yapının bütün mimari çözümlemeleri hastaların ihtiyaçlarına göre tasarlanmıştı. Mesela binanın yüzü tamamen güneşe dönüktü çünkü tüberküloz tedavisinde hastaların güneş banyosu yapması gerekiyordu.
Alvar Aalto, sadece yapının tasarımını değil, odalardaki aydınlatmalardan, lavabolardan bekleme sandalyelerine kadar hastanedeki neredeyse bütün elemanları kendisi tasarladı. Zamanla Paimio sandalye adını alarak bir kült tasarımlar arasında kendine yer bulan 'Chair 41' sandalye de işte bu döneme ait. Önceki sayımızda yer verdiğimiz Marcel Breuer'in çelik tüpleri bükerek tasarladığı 'Wassily' sandalyeden ilham alarak tasarlanan Paimio sandalye, kontrplağın esneklik sınırlanırını zorlayan tasarımı ile dikkat çekiyor. Her fırsatta metal malzemeden hoşlanmadığını dile getiren Aalto'nun çelik tüpler yerine, daha organik bir görünüm sağlayan ahşabı tercih etmesi de manidar. İki lamine ahşap iskelet üzerine yerleştirilen kontrplak ile tamamlanan Paimio sandalyenin tasarımındaki en önemli nokta ise saatlerce bu sandalyelerde oturacak tüberküloz hastalarının rahat etmesi. Aalto'ya göre Paimio sandalyenin sırt açısının hastaların rahatça nefes alabileceği en iyi pozisyona sahip.


Dünyaca ünlü Finlandiyalı mimar Alvar Aalto imzalı Paimio sandalye, oturduğunuzda en rahat nefes alabileceğiniz tasarım ürünü olarak kült mertebesine ulaştı.
*       

TASARIMDA ALTIN ORAN



Modern mimarlığın öncülerinden Le Corbusier'nin 1928 yılında Pierre Jeanneret ve Charlotte Perriand ile birlikte tasarladığı Chaise Longue, nam-ı diğer LC-4 şezlongun karizması yıllar geçtikçe artıyor

“Sandalyeler mimari, kanepeler burjuvazidir.” İsviçre doğumlu Fransız vatandaşı mimar, kent planlamacısı, tasarımcı ve şair Le Corbusier'nin hangi bağlamda bu cümleyi kurduğunu kimse hatırlamıyor. Fakat her iki mobilyadan beklenen her şeyi karşılayan LC-4 şezlonga bakınca, bu cümlenin Le Corbusier tarafından modern mimari öncesi mobilya tasarımına çekilen ince ayarlardan biri olduğunu anlaşılıyor.
Kalabalık şehirler için işlevsel binalar ve hatta şehir planlamaları tasarlayan Le Corbusier'nin iç mimarlığa el atması 1928'i buluyor. Öncesinde tasarladığı yaşam alanları için sade hazır üretim mobilyalar kullanan Le Corbusier, tasarım stüdyosuna birçok projede birlikte çalıştığı kuzeni Pierre Jeanneret ve mimar Charlotte Perriand'i davet edince işler planlı bir şekilde değişiveriyor. Planlı çünkü mühendisliğe de hayran olan Corbusier, ancak sosyolojik ve tarihsel olduğu kadar psikolojik ve kültürel gözlemler yaptıktan sonra tasarım yapmaya başlıyor. Ona göre yaşam alanları içlerinde yaşadığımız makinelerdir. Bu yüzden her ayrıntı iyice düşünülmelidir.
Modern mimarinin birinci ilkesini olan işlevselliği mobilya tasarımının da asıl meselesi olması gerektiğini düşünen Le Corbusier'ye göre kullanıcı rahat etmedikten sonra herhangi bir normun önemi yok aslında. Eğer bir sandalyeye yerleştiğinizde sırtınız rahat etmeyecekse, bütün gün yorduğunuz bacaklarınızın oturduğunuzda bile ağrıyorsa, o sandalyeyi çöpe atabilirsiniz. Bir tasarım ikonu olarak, olası bir karmaşada ilk kurtarılması gereken tasarımlar arasında ön sıralara yerleştirebileceğimiz LC-4 şezlongun, sadeliğe ve işlevselliğe olan takıntısı sayesinde mimari ve tasarım dünyasını büyük arınma dönemine sokan Le Corbusier tarafından üretmesi bu yüzden bir sürpriz değil. Zaten birçok insan aynı fikirde: Chaise Longue şezlong Le corbusier'den başkası tarafından düşünülemezdi.
Chaise longue, bacakları rahatça uzatabileceğiniz uzun sandalye anlamına geliyor. Bu sandalye türü, 19. Yüzyıl’dan itibaren kullanılıyor aslında. Fakat bu formun Le Corbusier’nin dünyasındaki modern hali, tasarım alanında bir devrim niteliğinde. İnsan iskeletine göre tasarlanan şezlong, krom borular üzerine deri veya kürklü malzemeden gerilmesi sonucunda oluşmuş. Vücut şekline göre ayarlanabilen şezlongun, boynunuzu da düşünen bir minderi bulunuyor. Adeta bir tasarım ve mühendislik harikası olan LC-4 şezlongun estetik anlamda en büyük başarısı ise, her tarzdaki yaşam alanına uyum sağlaması.
LC-4 şezlongun başarısı, Le Corbusier’nin insan için tasarımlar yapan aklında saklı. 

 LC-4 şezlong, Cassina firması tarafından üretiliyor. Cassina firmasının ürünlerini Türkiye’de Mozaik’te bulabilirsiniz. www.cassina.com